Damit Um Zu Bağlacı

Damit bağlacı weil‘a benzemekle birlikte daha çok bir amaç veya niyeti ifade eder.

Ich trage eine Brille.
Bir gözlük taşıyorum.

Ich will besser sehen.
Daha iyi görmek istiyorum.

Ich trage eine Brille, damit ich besser sehe.
Daha iyi görmem için bir gözlük taşıyorum.

Deniz lernt viel.
Deniz çok ders çalışıyor.

Er will die Prüfung bestehen.
O sınavı başarmak istiyor.

Deniz lernt viel, damit er die Prüfung bestehen kann.
Deniz sınavı başarabilmek için çok ders çalışıyor.

Der Tourist fragt den Polizisten.
Turist polise soruyor.

Er will den Weg finden.
O yolu bulmak istiyor.

Der Tourist fragt den Polizisten, damit er den Weg finden kann.
Turist yolu bulabilmek için polise soruyor.

Damit ile ifade edilen amaç veya niyet cümlesi um …. zu bağlaçları ile de belirtmek mümkündür. Um … zu bağlaçları da bir yan cümle başlatır, ancak bu yan cümlede fiil hiç değişmez ve mastar halde zu sözcüğünden sonra en sonda bulunur. Um … zu ile yapılan yan cümle ayrıca özne gösteren isim veya sözcüğü de ihtiva etmez. İyi kıyaslayabilmeniz için yukarıdaki üç örnek cümleyi aynen um … zu ile ifade etmekteyiz.

Ich trage eine Brille, um besser zu sehen.
Daha iyi görmek için gözlük takıyorum.

Deniz lernt viel, um die Prüfung bestehen zu können.
Deniz sınavı başarabilmek için çok çalışıyor.

Der Tourist fragt den Polizisten, um den Web zu finden.
Turist yolu bulmak için polise soruyor.

Um … zu ile yapılan yan cümlede können, müssen grubundan bir yardımcı fiil varsa zu sözcüğü ana fiil ile bu yardımcı fiil arasına girer. Yardımcı fiil en sonda bulunur. Örnek: …. bestehen zu können.

Aşağıdaki cümlelerde ise, yine damit ve um .. zu arasında bir kıyaslama yapabilmeniz için alt alta bir cümlenin her iki şeklini de vermekteyiz. Um …. zu cümlesi kurabilmemiz için dikkat etmemiz gereken en önemli konu her iki cümlede de öznenin aynı olmasıdır.

Der Ausländer fährt in seine Heimat, damit er seine Familie sieht.
Der Ausländer fährt in seine Heimat, um seine Faimilie zu sehen.
Yabancı ailesini görmek için vatanına gidiyor.

Meine Mutter kauft viel Gemüse, damit sie eine Gemüsesuppe kochen kann.
Meine Mutter kauft viel Gemüse, um eine Gemüsensuppe kochen zu können.
Annem bir sebze çorbası pişirebilmek için çok sebze satın alıyor.

Ich ziehe den Wintermantel an, damit ich mich nicht erkälte.
Ich ziehe den Wintermantel an, um mich nicht zu erkälten.
Üşütmemek için kışlık paltoyu giyiyorum.

Hans steht morgens früh auf, damit er in die Schule gehen kann.
Hans steht morgens früh auf, um die Schule gehen zu können.
Hans okula gidebilmek için sabahları erken kalkıyor.

Mein Bruder kommt nach Berlin, damit er hier Medizin studiert.
Mein Bruder kommt nach Berlin, um hier Medizin zu studieren.
Erkek kardeşim burada tıp tahsil etmek için Berlin’e geliyor.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://www.pratikalmanca.com/damit-um-zu-baglaci/

Almanca Deyimler

Almanca Deyimler Ve Anlamları

Von mir aus. (Benim için hava hoş fark etmez)
Auf die Nerven gehen. (Birinin sinirlerine dokunmak, birini sinir etmek)
Mit deinen dummen Fragen gehst du mir auf die Nerven.
(Aptalca sorularınla sinirime dokunuyorsun)

 

Das Licht anmachen.(Işığı açmak, ışığı yakmak)
Vor sich haben. (Yapacak şeyi olmak)
Ich habe heute vieles vor mir.
(Bugün yapacak çok şeyim var)

 

In Frage kommen (Söz konusu olmak)
Dein Problem ist nicht in Frage gekommen.
(Senin problemin hiç söz konusu olmadı)

 

Im wege stehen. (Engel olmak, karşısına çıkmak)
Schule haben. (Okulu olmak)
Heute haben wir keine Schule.
(Bugün okulumuz yok)

 

Eine Rolle spielen. (Bir rol oynamak, rolü olmak, önemi olmak)
Der Beruf spielt im leben eine große Rolle.
(Mesleğin yaşantıda büyük rolü vardır)

Nichts zu machen sein. (Yapacak hiçbir şeyi olmamak)
Leid tun: (Üzgün olmak, acımak)

 

Im Kopf: (Kafadan, akıldan, akılda)
Du kannst wohl nicht im Kopf rechnen.
(Akıldan hesap yapamıyorsun demek.)

 

Bescheid wissen. (İyi bilmek)
Weißt du Bescheid, was der Lehrer gesagt hat?
(Ögretmenin ne dediğini iyi biliyormusun?)

 

Ein gutes (schlechtes) Gewissen haben. (Vicdanen rahat olma(ma)k, gönlü rahat olma(ma)k)
Ich habe meinen Vater nicht belogen.Deswegen habe ich ein gutes Gewissen.
(Babama yalan söylemedim. Bu yüzden gönlüm rahat.)

 

Ein für allemal. (Son olarak, son defa)
Ein Auge zudrücken. (Göz yummak, mani olmamak)
Ich drücke ein Auge zu, aber das soll das letzte Mal sein.
(Göz yumuyorum, ama bu son olsun.)

Zu weit gehen. (Çok olmak, ileri gitmek)
Die Stirn runzeln. (Yüzünü buruşturmak, yüzünü eksitmek)

Das macht nichts. (Zararı yok)
Ich habe keinen Bleistift.Das macht nichts.
(Kurşun kalemim yok.Zararı yok.)

Es ist aus. (Bitti, sona erdi, kapandı)
Endlich ist es aus mit ihrer Freundschaft.
(Nihayet arkadaşlıkları sona erdi.)

Recht haben. (Haklı olmak, hakkı olmak)
Ich glaube, es wird regnen. Ja,du hast recht.
(Sanırım yağmur yağacak. Evet,haklısın.)

Weg müssen. (Gitmek, gerekmek)
Es ist spät.Ich mußweg.
(Geç oldu. Gitmeliyim)

Pech haben. (Şansı Olmamak)
Wir haben Pech. Es regnet.
Şansımız yok. Yağmur yağıyor.

Nichts dafürkönnen. (Elinden birsey gelmemek, çaresiz olmak)
Ich kann nichts dafür, wenn du nicht arbeitest.
(Sen calışmazsan ben birşey yapamam)

Weg sein. (Uyuya kalmak, sarhoş olmak, şaşırmak, aşık olmak)
Ich bin weg für Beşiktaş.
(Ben Beşiktaş’a aşağım.

Schleudern. (Kaymak, patinaj yapmak, savurmak)

Wie aus der Pistole geschossen: (Su gibi)
Ihr müsst die Wörter wie aus der Pistole geschossen sagen können.
(Sözcükleri su gibi söyleyebilmelisiniz.)

 

Nicht mehr mitmachen (Artık bir işte olmamak)

Klasse sein. (Birinci sınıf olmak, harika olmak, şahane olmak)
Mensch! Das Buch war doch Klasse!
(Yahu, kitap harikaydi be!)

Zur Hand haben. (Elinin altında olmak, elinde (var) olmak)
Mit guten Gewissen. (Gönül rahatlığı ile huzur içinde, rahatlıkla)

Nicht fertig werden. (Bir türlü unutamamak, aklı fikri hep aynı şeyde olmak, işin içinden bir türlü çıkamamak)

 

Eine Aufnahme machen. (Fotoğraf çekmek, resim çekmek)
Platz machen. (Yer açmak)

Kreuz und quer. (Her yana, sağa sola, bir aşağı bir yukarı)

Hier und da. (Orada burada, yer yer, bazen)

Heute sind wir hier und da spazieren gegangen.
(Bugün orada burada gezinti yaptık)

 

Geld machen. (Para yapmak, çok para kazanmak)
Feierabend machen. (Bitirmek, kapatmak, son vermek, paydos etmek)
Wieder auf den Beinen sein. (Belini doğrultmak, işlerini yoluna koymak; iyileşmek)

 

Mit der Zeit. (Zamanla, yavaş yavaş)
Keinen Pfennig wert sein. (Beş para etmemek)

 

Den Mund halten. (Çenesini kapamak, sesini kesmek, ağzını açmamak)
Du sollst den Mund halten!
(Kapa çeneni!)

Ein Gesicht machen wie drei Tage Regenwetter. (Surat asmak, suratından düşen bin parça olmak)

Lange Finger machen. (Eli uzun olmak, çalmak, hırsızlık yapmak)
Einen Bärenhunger haben. (Kurt gibi aç olmak)
Los, Mutter! Ich habe einen Bärenhunger.
(Haydi anne! kurt gibi açım)

 

Von Zeit zu Zeit. (Ara sıra, zaman zaman, fırsat buldukça)
Jemandem von etwas (davon) keine Silbe sagen. (Birine tek sözcük söylememek, hiç söz etmemek)

 

…Treppen hoch wohnen : …nci katta oturmak.
Meine Tante wohnt drei Treppen hoch.
(Teyzem üçüncü katta oturuyor.)

 

Von etwas kann Rede sein. (Söz konusu olmamak, ihtimal dışı olmak)
Von deiner ehe mit diesem Mädchen kann keine Rede sein.
(Bu kızla evlenmem söz konusu olamaz.)

 

Sich Mühe geben. (Çaba harcamak, gayret göstermek, didinmek)
Wer sich Mühe gibt, hat Erfolg.
(Çaba harcayan başarılı olur.)

Sich in die Länge ziehen. (Uzamak)
Köpfchen haben (Zeki olmak, kafalı olmak, kafası çalışmak)

Jemandem etwas ins Gesicht sagen. (Birine bir şeyi yüzüne (karşı) söylemek)
Kein Blatt vor den Mund nehmen (Ağzında bakla ıslanmamak, açık sözlü olmak)

Keinen Finger rühren: (Parmağını (bile) oynatmamak, elini sürmemek, karışmamak,aldırış etmemek.)
Es zieht: (Esiyor, hava akımı var)

 

Sich Rat holen: (Akıl danışmak, fikir almak)
Mehr und mehr: (Durmadan, gittikçe artan ölçüde, devamlı)

 

Ach! Lassen Sie doch! (Birakın Allah aşkına! hiç yararı yok)
Im Grunde (genommen). (Aslında, aslına bakılırsa, gerçi)

(Benim sonuçlarım tam tamina doğrudur.)Den Kopf hängenlassen. (Çok üzülmek, düş kırıklığına uğramak)
Hals über Kopf. (Aceleyle, telaşla, alelacele)

Etwas im Griff haben. (Elinden gelmek, elinde oyuncak olmak)
Erschlagen sein. (Şaşkına dönmek, yorgunluktan ölmek)

Jemandem in die Arme laufen. (Rastlamak, biriyle tesadüfen karşılaşmak)
Etwas auf der Zunge haben (dilinin ucunda olmak, söylemek üzere olmak)
Schlange stehen. (Kuyrukta durmak, sırada beklemek)

Einen Strich unter etwas ziehen. (Bir şeyin altına kalın bir çizgi çekmek, son vermek)
Feine Ohren haben. (Kulakları delik olmak, uyanık olmak)

Mit Mann und Maus (Toptan, hep birlikte.)
Bei Kräften sein (Kuvveti yerinde olmak.)
Auf der Hand liegen (Belli olmak, açık olmak)
Jemanden gross ansehen. (Şaşırmak, bakakalmak)
Feuer und Flamme sein. (Heyecanlı olmak, ateşli olmak, çoşmak)
Jemandem die Augen öffnen. (Birinin gözünü açmak)
Grüne Welle. (yeşil dalga, yeşil ışık)
(hep yeşil ışıkla karşılaşma durumu)
Es ist mir (dir,…) recht. (Benim için hava hoş, bence bir sakıncası yok)
Auf jeden (keine) Fall: (Her (hiçbir) durumda, her türlü (hiçbir) şartta, muhakkak (asla),kesinlikle,ne olursa olsun.)
Unter Umständen. (Belki, herhalde, uygun düşerse)
Schluß machen. (Bitirmek, son vermek)
In zwei Minuten müßt ihr Schluß machen
(İki dakikaya kadar bitirmelisin)
Kurz und gut: (kısacası, sözün kısası)
Auf den Gedanken kommen. (Fikrine varmak)
Schwarz sehen:(Karamsar olmak, sonunu iyi görmemek.)
Er ist sehr krank.Ich sehe schwarz für ihn.(Çok hasta, sonunu hiç iyi görmüyorum)
In Ruhe lassen(Birini rahat bırakmak)
Lass mich in Ruhe!
(Beni rahat bırak.)
Nach wie vor: (Eski hamam eski tas, eskisi gibi.)
Imstande sein: (Yapabilmek, elinden gelmek, ağzında bakla ıslanmak)
Zu Ende gehen: (Bitmek, sona ermek)
Auf den ersten Blick: (İlk bakışta)
Genug davon haben: (Canına tak etmek,bezmek,artık yetmek. )
Nicht gefallen: ( iyi (sağlıklı) gözükmemek )
Heute gefiel mir mein Vater nicht.
(Babamı bugün pek iyi görmedim.)
Heute oder morgen. (Bugün yarın)
Heute oder morgen werde ich ein Auto kaufen.
(Bugün yarın bir araba satın alacağım.)
Es kommt darauf an(bakalım)
Es kommt darauf an,dass er ins Kino kommt?
(Bakalım sinemaya gelecek mi?)
Einigermassen: (şöyle böyle,iyi kötü,aşağı yukarı)
Ich weiss einigermassen.
(Nasıl olduğunu iyi kötü biliyorum.)
Keine Ahnung haben:(Bilgisi olmamak)
Wohin ist er gegangen? Ich habe keine Ahnung.
(Nereye gitti, hiç bilgim yok.)
Zu tun haben. (Yapacak işi olmak)
Ich habe viel zu tun.
(çok işim var)
Zur Sache kommen (kısa kesmek)
Komm zur Sache! Ich habe keine Zeit.
(kısa kes, vaktim yok)
Vor sich gehen: (Olmak, vuku bulmak.)
Wie der Unfall vor sich gegangen ist?
(Kaza nasil oldu?)
Einen Streich spielen. (Birine oyun oynamak,oyun etmek.)
Versuch nicht,mir einen Streich zu spielen!
(Bana oyun oynamaya sakın kalkma!)
Vor Hunger sterben:(açlıktan ölmek)
Den Entschluss fassen: (Karar vermek,karara varmak.)
Auf diesem Wege. (Böyle,bu şekilde, bu yolla)
Im Schneckentempo. (Deve yürüyüşü, kaplumbağa yürüyüşü.)
Die Ohren spitzen. (Kulak kabartmak)
Den Kopf schütteln. (’Hayır’ anlamında kafasını sallamak, kabul etmemek)
Der Lehrer schüttelte den Kopf.
(Öğretmen kafasını salladı)
Hinter jemandem her sein. (Birinin arkasından koşmak, birinin peşinde olmak)
Di Männer sind hinter mir her.
(Adamlar peşimde)
Eins von beiden (İkisinden biri)
Grün oder blau. Wähle eins von beiden.
(yeşil yada mavi. İkisinden birini seç.)
Nicht ausstehen können. (Çekememek, sevmemek, hoşlanmamak)
Entschuldige! Aber ich kann heute abend deine Freunde nicht ausstehen. (Kusura bakma! ama bu akşam arkadaşını çekemem.)
Zur Welt kommen. (Dünyaya gelmek, doğmak)
Zu suchen haben. (Aramak, işi olmak)
Was hast du hier zu suchen?
(Burada ne arıyorsun?)
Es satt haben. (Bıkmak, karnı tok olmak, artık yetmek)
Von oben bis unten. (Baştan aşağı, tamamıyla, tepeden tırnağa)
Mit Leib und Seele. (Tüm benliğiyle, yürekten)
Das ist keine Kunst. (Hüner değil, babam da yapar)
Jemandem die Hand schütteln. (Birinin elini sıkmak)
Gas geben. (Gaza basmak, gazlamak.)
Zu Ende sein. (Bitmek, sona ermek)
Die Achseln zucken. (Omuz kaldırmak, omuz silkmek)
Sein Wort halten. (Sözünü tutmak)
Auf die leichte Schulter nehmen. (Hafife almak, kolaya almak, önemsememek)
Bis über die Ohren. (çok fazla, haddinden fazla)
Sein lassen: (Yapmamak, yapmaktan çaymak.)
Vor kurzem. (Birkaç gün önce,daha önce)

Aufs Haar stimmen. (Tam tamına doğru olmak)
Meine Ergebnisse stimmen aufs Haar.
(Benim sonuçlarım tam tamına doğrudur.)

 

Sich etwas durch den Kopf gehen lassen üsünüp tasinmak, uzun süre kafa yormak.

 

Das ist die Frage :Süpheli, belli degil.

 

Sein Brot verdienen :Gecimini saglamak, ekmek parasi kazanmak.

 

In Stürmen regnen :Bardaktan bosalircasina, (saganak halinde) yagmak.

 

Es gut mit jemandem meinen :Birine karsi iyi niyet beslemek, onun hakkinda iyi seyler düsünmek.

 

Im Laufe der Zeit :Zamanla, yavas yavas.

 

Zu sich kommen :Kendine gelmek, kendini bulmak.

 

Geschmacksache :Zevk meselesi.

Du magst keine Schokolade? Geschmacksache.

(Cikolata sevmez misin? Zevk meselesi.)

 

Das ist keine Frage :Kesinlikle, hic kuskusuz.

 

Dabei sein, etwas zu tun : (bir isi) o anda yapiyor olmak.

 

Von Tag zu Tag :Günden güne, gün gectikce.

 

Rücksicht nehmen 😀 ikkate almak, göz önüne almak, gözetmek.

 

Mit offenem Munde dastehen :Agzi (bir karis) acik kalmak.

 

Bei Laune sein :Keyfi yerinde olmak.

 

Von Kopf bis Fuss :Bastan asagi, tepeden tirnaga.

 

Ein Gesicht machen (ziehen, schneiden) :Yüzünü eksitmek, yüzünü burusturmak.

 

Jemandem freistehen 🙁 Bir seyi yapmakta) serbest olmak.

 

Da ist nichts dahinter 😀 egersiz olmak, önemsiz olmak.

 

Unter anderem :Bunun disinda, bunun yanisira.

 

Recht behalten :Hakli olmak, hakki olmak.

 

Etwas leicht nehmen :Kolaya almak, hafife almak, önemsememek.

 

So gut wie :Hemen hemen, asagi yukari.

 

Sich Gedanken machen üsünmek.

 

Haare auf den Zähnen haben :Kaba ve itaatsiz olmak, ters ve aksi cevaplar vermek.

 

Jemanden hat gut lachen :Sansi yerinde olmak, avantajli olmak.

Du hast gut lachen. Das Spiel hast du gewonnen.

(Haydi yine sanslisin. Oyunu kazandin.)

 

Unter uns gesagt :Aramizda kalsin, laf aramizda.

 

Jemandem zu dumm werden :Sabri tasmak, artik dayanamamak.

 

Einen guten Klang haben :Iyi isim yapmis olmak, iyi taninmak.

 

Alle Hände voll zu tun haben :Cok isi olmak, basini kasiyacak vakti olmamak.

 

Dahinter steckt etwas :Isin icinde bir is olmak.

 

Jemandem ein Licht aufgehen :Zihninde simsek cakmak, kavramak, anlamak.

 

Keine Nerven haben :Celikten sinirleri olmak.

 

Unter der Hand :El altindan, gizlice.

 

An der Reihe sein :Sira kendinde olmak, sirasi gelmek.

 

Von neuem :Yeniden, yeni bastan.

 

Es gut haben :Sansi olmak, dört ayak üstüne düsmek.

 

Bis ins kleinste :En ufak ayrintilara degin.

 

In die Hand nehmen :Ele almak.

 

Fürs nächste :Once, ilk önce, simdilik, gecici olarak.

 

Jemanden nicht leiden können :Birini cekememek.

 

Hand aufs Herz 😀 ogruyu söyle(yin).

 

Ein langes Gesicht machen :Agzi acik kalmak, afallamak, surat asmak.

 

Im Nu :Hemen, bir anda, göz acip kapayincaya dek.

 

Zu guter Letzt :Bütün bunlar yetmezmis gibi, sonunda.

 

Hals – und Beinbruch :Iyi sanslar! sansin(iz) acik olsun.

 

Von heute auf morgen :Cok kisa bir zamanda.

 

Sich das Leben nehmen :Intihar etmek.

 

Hin müssen :Gitmek gerekmek, gitmek zorunda olmak.

 

Den Verstand verlieren 😀 elirmek, sapitmak, cildirmak, kafayi üsütmek.

 

Die Ruhe verlieren :Heyecanlanmak, sükunetini kaybetmek.

 

Von oben herab :Yüksekten, burnu kaf daginda.

Er schaut alle Leute von oben herab an.

(Herkese yüksekten bakar.)

 

Den Kopf hängenlassen :Cok üzülmek, düs kirikligina ugramak.

 

Hals über Kopf :Aceleyle, telasla, alelacele.

 

Etwas im Griff haben :Elinden gelmek, elinde oyuncak olmak.

 

Erschlagen sein :Saskina dönmek, yorgunluktan ölmek.

 

Jemandem in die Arme laufen :Rastlamak, biriyle tesadüfen karsilasmak.

 

Etwas auf der Zunge haben 😀 ilinin ucunda olmak, söylemek üzere olmak.

 

Schlange stehen :Kuyrukta durmak, sirada beklemek.

 

Einen Strich unter etwas ziehen :Bir seyin altina kalin bir cizgi cekmek, son vermek.

 

Feine Ohren haben :Kulaklari delik olmak, uyanik olmak.

 

Mit Mann und Maus :Toptan, hep birlikte.

 

Bei Kräften sein :Kuvveti yerinde olmak.

 

Auf der Hand liegen :Belli olmak, acik olmak.

 

Jemanden gross ansehen :Sasirmak, bakakalmak.

 

Feuer und Flamme sein :Heyecanli olmak, atesli olmak, cosmak.

 

Jemandem die Augen öffnen :Birinin gözünü acmak.

 

Grüne Welle :Yesil dalga, yesil isik (hep yesil isikla karsilasma durumu.)

 

Es ist mir (dir,…) recht:Benim icin hava hos,bence bir sakincasi yok.

 

Auf jeden (keine) Fall:Her (hicbir) durumda, her türlü (hicbir) sartta, muhakkak (asla),kesinlikle,ne olursa olsun.

 

Unter Umständen:Belki,herhalde,uygun düserse.

 

Schluß machen:Bitirmek,son vermek.

In zwei Minuten müßt ihr Schluß machen.

(Iki dakikaya kadar bitirmelisin.)

 

Kurz und gut:Kisacasi,sözün kisasi.

 

Auf den Gedanken kommen:Fikrine varmak.

 

Schwarz sehen:Karamsar olmak,sonunu iyi görmemek.

Er ist sehr krank.Ich sehe schwarz für ihn.

(Cok hasta,sonunu hic iyi görmüyorum.)

 

In Ruhe lassen:Birini rahat birakmak.

Lass mich in Ruhe!

(Beni rahat birak.)

 

Nach wie vor:Eski hamam eski tas,eskisi gibi.

 

Imstande sein:Yapabilmek,elinden gelmek,agzinda bakla islanmak.

 

Zu Ende gehen:Bitmek,sona ermek.

 

Auf den ersten Blick:Ilk bakista.

 

Genug davon haben:Canina tak etmek,bezmek,artik yetmek.

 

Nicht gefallen:Iyi (saglikli) gözükmemek.

Heute gefiel mir mein Vater nicht.

(Babami bugun pek iyi görmedim.)

 

Heute oder morgen:Bugün yarin.

Heute oder morgen werde ich ein Auto kaufen.

(Bugün yarin bir araba satin alacagim.)

 

Es kommt darauf an:Bakalim.

Es kommt darauf an,dass er ins Kino kommt?

(Bakalim sinemaya gelecek mi?)

 

Einigermassen:Söyle böyle,iyi kötü,asagi yukari.

Ich weiss einigermassen.

(Nasil oldugunu iyi kötü biliyorum.)

 

Keine Ahnung haben:Bilgisi olmamak.

Wohin ist er gegangen? Ich habe keine Ahnung.

(Nereye gitti, hic bilgim yok.)

 

Zu tun haben:Yapacak isi olmak.

Ich habe viel zu tun.

(Cok isim var.)

 

Zur Sache kommen:Kisa kesmek.

Komm zur Sache! Ich habe keine Zeit.

(Kisa kes,vaktim yok.)

 

Vor sich gehen:Olmak,vuku bulmak.

Wie der Unfall vor sich gegangen ist?

(Kaza nasil oldu?)

 

Einen Streich spielen:Birine oyun oynamak,oyun etmek.

Versuch nicht,mir einen Streich zu spielen!

(Bana oyun oynamaya sakin kalkma!)

 

Vor Hunger sterben:Acliktan ölmek.

 

Den Entschluss fassen:Karar vermek,karara varmak.

 

Auf diesem Wege:Böyle,bu sekilde, bu yolla.

 

Im Schneckentempo:Deve yürüyüsü,kaplumbaga yürüyüsü.

 

Die Ohren spitzen:Kulak kabartmak.

 

Den Kopf schütteln:’Hayir’ anlaminda kafasini sallamak,kabul etmemek.

Der Lehrer schüttelte den Kopf.

(Ogretmen kafasini salladi.)

 

Hinter jemandem her sein:Birinin arkasindan kosmak,birinin pesinde olmak.

Di Männer sind hinter mir her.

(Adamlar pesimde.)

 

Eins von beiden:Ikisinden biri.

Grün oder blau. Wähle eins von beiden.

(Yesil yada mavi.Ikisinden birini sec.)

 

Nicht ausstehen können:Cekememek,sevmemek,hoslanmamak.

Entschuldige! Aber ich kann heute abend deine Freunde nicht ausstehen. (Kusura bakma! ama bu aksam arkadasini cekemem.)

 

Zur Welt kommen:Dünyaya gelmek,dogmak.

 

Zu suchen haben :Aramak, isi olmak.

Was hast du hier zu suchen?

(Burada ne ariyorsun?)

 

Es satt haben :Bikmak,karni tok olmak,artik yetmek.

Von oben bis unten :Bastan asagi,tamamiyla,tepeden tirnaga.

Mit Leib und Seele :Tüm benligiyle, yürekten.

Das ist keine Kunst :Hüner degil, babam da yapar.

Jemandem die Hand schütteln:Birinin elini sikmak.

Gas geben :Gaza basmak,gazlamak.

Zu Ende sein:Bitmek,sona ermek.

Die Achseln zucken:Omuz kaldirmak,omuz silkmek.

Sein Wort halten:Sözünü tutmak.

Auf die leichte Schulter nehmen:Hafife almak,kolaya almak,önemsememek.

Bis über die Ohren :Cok fazla,haddinden fazla.

Sein lassen:Yapmamak,yapmaktan caymak.

Vor kurzem :Birkac gün önce,daha önce.

Aufs Haar stimmen :Tam tamina dogru olmak.

Meine Ergebnisse stimmen aufs Haar.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://www.pratikalmanca.com/almanca-deyimler/

Aber Almanca

Kabul etme veya benzer anlamlar yan cümle teşkil etmeden iki ana cümleyi birleştirerek de ifade edilebilir. Bu birleştirmede “fakat” anlamına gelen aber bağlacı kullanılır. Aber’in dışında “fakat, yine de” anlamlarına gelen dennoch bağlacını da iki ana cümleyi birleştirmek için kullanmak mümkündür.

Aber bağladığı iki ana cümlenin yapısını hiç değiştirmez sadece araya girer. Dennoch ise darum bağlacında olduğu gibi başında bulunduğu ana cümlede bir değişiklik meydana getirir. Dennoch‘tan sonra ana cümlenin fiili yer alır ve özne fiilden sonraya kayar.

ALMANCA TÜRKÇE
Der Mann war unschulding. Adam suçsuzdu.
Er wurde bestraft. O cezalandırıldı.
Der Mann unschuldig; aber er wurde bestraft.
Der Mann war unschuldig; dennoch wurde er bestraft.
Adam suçsuzdu, fakat (buna rağmen) o cezalandırıldı.
Hans ist sehr krank. Hans çok hastadır.
Er kommt jeden Tag in die Schule. O her gün okula geliyor.
Hans ist sehr krank; aber er kommt jeden Tag in die Schule.
Hans ist sehr krank; dennoch kommt er in die Schule.
Hans çok hastadır, fakat (buna rağmen) o her gün okula geliyor.
Mein Onkel war sehr arm. Amcam çok fakirdi.
Er war sehr glücklich. O çok mutluydu.
Mein Onkel war sehr arm; aber er war sehr glücklich.
Mein Onkel war sehr arm; dennoch war er sehr glücklich.
Amcam çok fakirdi, fakat (buna rağmen) o çok mutluydu.
Das Buch war sehr teuer. Kitap çok pahalıydı.
Mein Vater schenkte es mir. Babam onu bana hediye etti.
Das Buch war sehr teuer aber mein Vater schenkte es mir.
Das Buch war sehr teuer; dennoch schenkte mein Vater es mir.
Kitap çok pahalıydı, fakat babam onu bana hediye etti.

Yukarıdaki örneklerde kullandığımız dennoch bağlacı yerine aynı şekilde ve anlamda trotzdem veya gleichwohl bağlaçlarını da kullanmak mümkündür.

Yukarıda aber veya dennoch ile iki ana cümleyi bağlayarak meydana getirdiğimiz ifadeyi obwohl ile yapılan yan cümleler, yan cümlelerle ilgili olarak gördüğümüz kurallara aynen uyar ve bir ayrıcalık göstermezler.

Örnek olarak, kıyaslama yapabilmemiz için yukarıdaki dört cümleyi almaktayız.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://www.pratikalmanca.com/aber-almanca/

Almanca Als bağlacı konu anlatımı

Almanca Hal bildiren yan cümleler

Bu gruptaki yan cümleler iki bölüme ayrılır.

1. Nebensätze des Vergleichs – Kıyaslama yapan yan cümleler
2. Nebensätze der Folge – Sonuç bildiren yan cümleler

Kıyaslama yapan yan cümleler, iki eylem, olgu arasındaki bir kıyas imkanı sağlarlar.
Bunları meydana getirmek için

so …. wie
als
je …. desto
bağlaçları kullanılır.

So … wie bağlaçları eşitlik ifade eder. Şimdiye kadarki yan cümlelerin aksine wie yan cümleyi, so da ana cümleyi başlatır.

ALMANCA TÜRKÇE
Ich mache alles so, wie du mir es beschrieben hast. Herşeyi bana tarif ettiğin gibi yapıyorum.
Peter schreibt den Brief so, wie es sein Vater haben will. Peter mektubu babasının istediği şekilde yazıyor.
Die Maschine arbeitet so, wie wir sie programmiert haben. Makine programladığımız şekilde çalışıyor.

Als bir eşitsizlik veya farklı olmayı ifade eder.

ALMANCA TÜRKÇE
Sein Sohn war klüger, als ich dachte. Oğlu sandığımdan da akıllıydı.
Die Reise war billiger, als ich erwartet hatte. Seyahat umduğumdan da ucuzdu.
Der Dieb läuft schneller, als ich vermutet habe. Hırsız tahmin ettiğimden de hızlı koşuyor.

Je …. desto bağlaçları ise ana ve yan cümlelerin başına gelerek olgunun birbirleriyle kıyaslanmasını sağlarlar.

ALMANCA TÜRKÇE
Je schwerer die Arbeit ist, desto höher wird der Lohn. İş ne kadar zorsa ücret de o kadar yüksek oluyor.
Je fleißiger der Sohn ist, desto mehr freut sich der Vater. Oğul ne kadar çalışkansa baba da o kadar seviniyor.
Je teurer die Waren sind, desto besser ist deren Qualität. Mallar ne kadar pahalıysa kaliteleri de o kadar iyidir.
Je kleiner die Wohnung ist, desto billiger ist die Miete. Ev ne kadar küçükse kira da o kadar ucuzdur.

Je …. desto ile yapılan cümleler de bu bağlaçlardan sonra daima derecelendirilmiş bir sıfat yer alır. Bu sıfatın bulunması nedeniyle desto ile başlayan yan cümlede fiilin yeri de diğer yan cümlelere kıyasla değişiktir.

Hal bildiren yan cümlelerin ikinci grubunu teşkil eden sonuç bildiren yan cümleler Almancada konsekutive Nebensätze olarak da adlandırılır.

Bu yan cümleler ana cümleye eklenen so sözcüğü ile yan cümleyi başlatan dass bağlacı ile yapılır. Veya ana cümleye zu sözcüğünü ekleyip yan cümleyi als dass ile başlatmak mümkündür.

ALMANCA TÜRKÇE
Er spricht so schlecht, dass wir ihn nicht verstehen können.[/responsivevoice] O o kadar kötü konuşuyor ki onu anlayamıyoruz.
Der Vogel war so klein, dass ich ihn nicht gemerkt habe. Kuş o kadar küçüktü ki onu farketmedim.
Der Schüler ist so müde, dass er in der Klasse einschläft. Öğrenci  o kadar yorgun ki sınıfta uyuyakalıyor.
Er liebt seine Frau so sehr, dass er sie nie betrügen kann. O karısını o kadar çok seviyor ki onu hiçbir zaman aldatamaz.

zu … als dass bağlaçları ile yapılan yan cümlelerin yapıları benzer olmakla birlikte anlamları değişiktir.

Der Berg war zu hoch, als dass jemand hinaufsteigen konnte.
Dağ kimsenin tırmanamayacağı kadar yüksekti.
Die Hemden sind zu teuer, als dass jemand sie kaufen kann.
Gömlekler kimsenin alamayacağı kadar pahalıdır.
Diese Entdeckung ist zu wichtig, als dass man sie je vergessen kann.
Bu buluş hiç unutulmayacak kadar önemlidir.
ALMANCA TÜRKÇE

Als dass ile yapılan cümlelerde genel olarak Konjunktiv kullanılır. Çünkü bu bağlaçla başlayan yan cümleler genellikle olmayacak, gerçekleşmeyecek hayali bir olguyu dile getirir.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://www.pratikalmanca.com/almanca-als-baglaci-konu-anlatimi/

Almanca Man Zamiri

Almanca’da Man sözcüğünün Türkçe’de tek başına bir anlamı yoktur. Oysa Almancada cümle içinde tek başına bir isim gibi kullanılır. Man, cümlenin anlamına “gidilir, yapılır, görülür…” gibi genellik veya belirsizlik ekler.

 

ALMANCA TÜRKÇE
Man macht diese Schrauben aus Eisen. Bu vidalar demirden yapılır.
Man spricht hier nicht. Burada konuşulmaz.
Man darf in öffentlichen Gebäuden nicht mehr rauchen. Kamusal binalarda artık sigara içilemez.
Man muss dieses Auto reparieren. Bu otomobilin tamir edilmesi lazım.
Man kann ihm nicht mehr helfen. Artık ona yardım edilemez.
Man kennt den Grund seiner Krankheit nicht. Onun hastalığının sebebi bilinmiyor.
Kann man mit diesem Bleistift auch malen? Bu kurşunkalemle resim de yapılabilir mi?
Man versteht seine Worte nicht. Sözleri anlaşılmıyor.
Man kann hier keine Straße bauen. Buraya cadde inşa edilemez.
Man wundert sich sehr. Çok şaşılıyor.
Womit repariert man diese Refien? Bu lastikler neyle tamir ediliyor?

Man sözcüğü cümle içinde küçük harfle yazılır.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://www.pratikalmanca.com/almanca-man-zamiri/