DAS PERFEKT / Dİ’Lİ GEÇMİŞ ZAMAN

Almanca Präteritum gibi “di’li geçmiş zaman” olarak Türkçeleştirdiğimiz Perfekt fiilin köküne takılar eklemek yerine haben veya sein yardımcı fiilleri yardımıyla meydana getirilir. Haben veya fiiline göre sein yardımcı fiili şahıslara göre çekimlenir. Perfekt‘i yapılacak asıl fiil de “geçmiş zaman ortacı” olarak adlandırdığımız Partizip Perfekt şeklinde hiç değişmeden cümlenin sonunda yer alır.

Perfekt‘in yapılışını düzenli ve düzensiz fiiller için bir kere daha tekrarlamadan önce haben ve sein yardımcı fiillerinin çekimini hatırlayalım.

haben fiili sein fiili
ich habe ich bin
du hast du bist
er hat er ist
sie hat sie ist
es hat es ist
wir haben wir sind
ihr habt ihr seid
sie haben sie sind
Sie haben Sie sind

Almanca Fiillerin Perfekt Listesine buradan ulaşabilirsiniz.

Düzenli ve düzensiz fiillerin Perfekt‘i genel olarak haben yardımcı fiili yardımıyla yapılır. Sadece bir hareket, bir hal değişimi gösteren fiillerle seinyardımcı fiili kullanılır. Gehen – gitmek, schmelzen – erimek, laufen – koşmak gibi fiiller hep sein yardımcı fiiliyle birlikte kullanılır. Düzenli fiiller de haben veya sein‘den hangisinin kullanılacağı fiilin anlamına bakılarak saptanır. Düzensiz fiillerde ise hangi yardımcı fiilin kullanıldığı düzensiz fiiller listesinde “3. Stammform” sütununda fiilin geçmiş zaman ortacıyla birlikte gösterilmiştir.

Düzensiz fiillerin Partizip Perfekt‘leri için ise bunların köklerinde meydana gelen değişim nedeniyle böyle açık bir kural yoktur. Düzensiz fiillerin Partizip Perfekt‘leri, düzensiz fiiller listesinde3. Stammform / 3. Temel biçim” olarak nitelendirdiğimiz sütunda tek tek gösterilmiştir ve tek tek öğrenilmelidir.

Perfekt’in çekimi için aşağıda verilen örnekleri inceleyiniz:

schicken fiili  
Partizip’i : hat geschickt
ich habe geschickt
du hast geschickt
er hat geschickt
sie hat geschickt
es hat geschickt
wir habengeschickt
ihr habt geschickt
sie habengeschickt
Sie habengeschickt

 

sehen fiili  
Partizip’i: hat gesehen
ich habe gesehen
du hast gesehen
er hat gesehen
sie hat gesehen
es hat gesehen
wir habengesehen
ihr habt gesehen
sie habengesehen
Sie habengesehen

Bu örneklerde görüldüğü gibi, çekimde şahıslara göre yalnız habenyardımcı fiili değişmekte, ana fiilin Partizip Perfekt‘i ise aynı kalmaktadır.

klettern fiili
Partizip‘i : ist geklettert
ich bin geklettert
du bist geklettert
er ist geklettert
sie ist geklettert
es ist geklettert
wir sind geklettert
ihr seid geklettert
sie sind geklettert
sie sind geklettert

 

gehen fiili
Partizip‘i : ist gegangen
ich bin gegangen
du bist gegangen
er ist gegangen
sie ist gegangen
es ist gegangen
wir sind gegangen
ihr seid gegangen
sie sind gegangen
Sie sind gegangen

Bu örneklerde de klettern – tırmanmak ve gehen – gitmek fiilleri birer hareket ifade ettikleri için Perfekt‘leri seinyardımcı fiiliyle yapılmıştır.

Perfekt’in cümle içinde kullanılışı

Perfekt‘in cümle içinde kullanılışında diğer zamanlara göre tek ayrıcalık, haben veya seinyardımcı fiilinin özeneye göre çekimlenmiş şeklinin özneden sonraki ikinci yerde bulunması, ana fiilin Partizip Perfekt’inin ise diğer öğelerden sonra cümlenin en sonunda yer almasıdır.

Der Tourist hat kein Hotel gefunden Turist otel bulamadı
Ich habe heute Karl nicht gesehen Ben bugün Karl’ı görmedim.
Die Tante hat uns einen großen Ball geschenkt. Teyze bize büyük bir top hediye etti
Das Kind ist von dem Baum auf die Erde gesprungen. Çocuk ağaçtan yere atladı
Der Hund hat den Fremden gebissen Köpek yabancıyı ısırdı
Der Polizist hat den Dieb gefangen. Polis hırsızı yakaladı
Mein Vater ist gestern nach Berlin gefahren Babam dün Berlin’e gitti
Die Gäste sind aus dem Zug gestiegen. Misafirler trenden indi
Wir habenunser Pferd letztes Jahr verkauft Atımızı geçen yıl sattık

Perfekt ile yapılan cümleleri şöyle bir kalıpla özetlemek mümkündür.

Perfekt ile yapılan cümleler

 

Özne haben / sein Diğer öğeler Partizip Perfekt
1. Der Hase ist in den Wald gelaufen
2. Ich habe meine Hausaufgaben fertig  gemacht
3. Wir sind gestern Abend bei Inge geblieben
4. Mein Freund hat mir einen Brief geschrieben
5. Herr Maier hat für seinAuto neue Reifen gekauft
6. Die Schüler haben den Lehrer nicht gesehen

 

Örnek cümlelerin Türkçeleri:
1. Tavşan ormana koştu (kaçtı)
2. Ev ödevlerimi bitirdim
3. Biz dün akşam İnge’de kaldık
4. Arkadaşım bana bir mektup yazdı
5. Bay Maier otomobili için yeni lastikler satın aldı
6. Öğrenciler öğretmeni görmediler.

Soru cümleleri

Perfekt ile yapılan cümleler, cümlenin içindeki haben veya sein yardımcı fiili en başa getirilerek soru cümlesi yapılır. Cümlenin Partizip Perfekt‘i ise yerini muhafaza eder ve cümlenin en sonunda kalır

Olumlu cümle Soru cümlesi
Du hast meinen Hund gesehen Hast du meinen Hund gesehen?
Benim köpeğimi gördün Benim köpeğimi gördün mü?
Sie habengestern einen Bekannten besucht. Haben Sie gestern einen Bekannten besucht?
Dün bir tanıdığı ziyaret ettiniz Dün bir tanıdığı ziyaret ettiniz mi?
Sein Bruder ist in die Stadt gefahren. Ist seinBruder in die Stadt gefahren?
Onun erkek kardeşi şehre gitti Onun erkek kardeşi şehre gitti mi?
Der Kranke ist täglich zum Arzt gegangen Ist der Kranke täglich zum Arzt gegangen?
Hasta her gün doktara gitti Hasta her gün doktora gitti mi?
Unser Onkel hat eine neue Uhr gekauft Hat unser Onkel eine neue Uhr gekauft
Amcamız yeni bir saat satın aldı Amcamız yeni bir saat mi satın aldı?

Perfekt’teki soru cümlelerini kısaca şöyle bir kalıpla özetlemek mümkündür:

Perfekt ile yapılan soru cümleleri

haben / sein Özne Diğer öğeler Partizip Perfekt
1. Hast du meinen Mantel gesehen?
2. Seid ihr gestern ins Kino gegangen?
3. Hat dein Sohn dem alten Mann geholfen?
4. Hat der Postbote die Briefe gebracht?
5. Haben die Musiker ein schönes Lied gespielt?
6. Haben die Katzen alle Speisen gefressen?

 

Örnek cümlelerin Türkçeleri
1. Paltomu gördün mü?
2. Dün sinemaya gittiniz mi?
3. Oğlun yaşlı adama yardım etti mi?
4. Postacı mektupları getirdi mi?
5. Müzisyenler güzel bir şarkı çaldı mı?
6. Kediler bütün yiyecekleri yediler mi?

Perfekt’in kullanıldığı yerler:

Perfekt’i, Präteritum gibi “di’li geçmiş zaman” olarak Türkçeleştirmekteyiz. Perfekt, genel olarak geçmişte yapılıp tamamlanmış bir eylemi anlatır ve dolayısıyla di’li geçmiş zaman olarak Türkçeye çevrilir. Perfekt ile Präteritum, dilbilgisinde yerine getirdikleri işlev açısından birbirlerine çok benzemelerine rağmen eşit veya eşdeğer değildir.

Präteritum, bir eylemin sadece geçmişe ait olduğunu genel olarak ifade ederken Perfekt, bu eylemin tamamlandığını veya gerçekleştirildiğini daha ayrıntılı dile getirir. Özellikle içinde bulunulan zaman içinde Perfekt‘in ifade ettiği eylem henüz önemini korumaktadır.

Der Zug ist eben eingetroffen Tren şimdi geldi
Die Nachbarn sind nach Ankara gefahren Komşular Ankaraya gitti
Ceylin hat gestern ein Fahrrad gekauft Ceylin dün bir bisiklet satın aldı

Önceki derslerde gördüğümüz örnekler de genellikle Perfekt‘in bu anlamını dile getirmektedir.

* Perfekt, az rastlanmakla birlikte her zaman geçerli eylem veya bilgileri anlatmak için de kullanılır. Bu görevde Perfekt‘i Türkçeleştirirken de geniş zaman kullanılabilir.

Wer nicht geaarbeitet hat, kann die Prüfung nicht bestehen Çalışmayan sınavı başaramaz
Wenn er das Buch nicht gelesen hat, kann er deine Fragen nicht beantworten Eğer o kitabı okumadıysa, senin sorularını cevaplandıramaz.

Perfekt ayrıca, gelecek zamanda cereyan edecek eylemleri de dile getirebilir. Ancak çok nadir olarak bu anlamda kullanıldığı için bu görevi üzerinde fazla durmayacağız.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://www.pratikalmanca.com/das-perfekt-dili-gecmis-zaman/

Almanca Perfekt Fiil Listesi

Almanca Fiillerin Perfekt Çekim Listesi

INFINITIV PRÄTERITUM PARTIZIP PERFEKT ENGLISCH
anfangen fing an angefangen (to begin)
antworten antwortete geantwortet (to answer)
arbeiten arbeitete gearbeitet (to work)
ärgern ärgerte geärgert (to annoy)
aufräumen räumte auf aufgeräumt (to clean up)
aufwachen wachte auf ist aufgewacht (to wake up)
aussehen sah aus ausgesehen (to look like)
baden badete gebadet (to bathe)
bauen baute gebaut (to build)
beeilen beeilte beeilt (to hurry)
beginnen begann begonnen (to begin)
bekommen bekam bekommen (to get, receive)
bestellen bestellte bestellt (to order)
besuchen besuchte besucht (to visit)
beten betete gebetet (to pray)
bewerben bewarb beworben (to apply)
bezahlen bezahlte bezahlt (to pay for)
biegen bog ist gebogen (to turn, bend)
bieten bot geboten (to offer)
bitten bat gebeten (to ask for)
bleiben blieb ist geblieben (to stay)
blicken blickte geblickt (to look, glance)
brauchen brauchte gebraucht (to need, use)
brechen brach gebrochen (to break)
bringen brachte gebracht (to bring)
bürsten bürstete gebürstet (to brush)
danken dankte gedankt (to thank)
dauern dauerte gedauert (to last)
denken dachte gedacht (to think)
diskutieren diskutierte diskutiert (to discuss)
drücken drückte gedrückt (to press)
duschen duschte geduscht (to shower)
empfehlen empfahl empfohlen (to recommend)
entscheiden entschied entschieden (to decide)
entschuldigen entschuldigte entschuldigt (to excuse oneself)
entspannen entspannte entspannt (to relax)
erinnern erinnerte erinnert (to remember)
erkälten erkältete erkältet (to catch a cold)
erkennen erkannte erkannt (to recognize)
erklären erklärte erklärt (to explain)
erlauben erlaubte erlaubt (to allow, permit)
erleben erlebte erlebt (to experience)
erzählen erzählte erzählt (to tell about)
essen gegessen (to eat)
fahren fuhr ist gefahren (to drive, go)
fallen fiel ist gefallen (to fall)
fangen fing gefangen (to catch)
faulenzen faulenzte gefaulenzt (to be lazy)
fehlen fehlte gefehlt (to be missing)
feiern feierte gefeiert (to celebrate)
finden fand gefunden (to find)
fliegen flog ist geflogen (to fly)
folgen folgte gefolgt (to follow)
fönen fönte gefönt (to blow dry)
fotografieren fotografierte fotografiert (to photograph)
fragen fragte gefragt (to ask)
freuen freute gefreut (to be happy)
fühlen fühlte gefühlt (to feel)
geben gab gegeben (to give)
gefallen gefiel gefallen (to be pleasing, like)
gehen ging ist gegangen (to go)
gehören gehörte gehört (to belong to)
gewinnen gewann gewonnen (to winn)
glauben glaubte geglaubt (to believe, think)
gratulieren gratulierte gratuliert (to congratulate)
haben hatte gehabt (to have)
halten hielt gehalten (to stop, hold)
handeln handelte gehandelt (to deal with)
hängen hing gehangen (to hang)
heiraten heiratete geheiratet (to marry)
heißen hieß geheißen (to be called)
helfen half geholfen (to help)
hoffen hoffte gehofft (to hope)
holen holte geholt (to fetch)
hören hörte gehört (to hear, listen)
interessieren interessierte interessiert (to interest)
joggen joggte ist gejoggt (to jog)
kämmen kämmte gekämmt (to comb)
kaufen kaufte gekauft (to buy)
kennen kannte gekannt (to know people)
klettern kletterte ist geklettert (to climb)
klingen klang geklungen (to sound)
kochen kochte gekocht (to cook)
kommen kam ist gekommen (to come)
konzentrieren konzentrierte konzentriert (to concentrate)
kosten kostete gekostet (to cost)
kriegen kriegte gekriegt (to get)
küssen küsste geküsst (to kiss)
lächeln lächelte gelächelt (to smile)
lachen lachte gelacht (to laugh)
lassen ließ gelassen (to let, leave)
laufen lief ist gelaufen (to run, walk)
leben lebte gelebt (to live)
legen legte gelegt (to lay/put down)

INFINITIV PRÄTERITUM PARTIZIP PERFEKT ENGLISCH
leihen lieh geliehen (to lend/borrow)
leiten leitete geleitet (to lead, head)
lernen lernte gelernt (to learn, study)
lesen las gelesen (to read)
lieben liebte geliebt (to love)
liegen lag gelegen (to lie, be lying)
machen machte gemacht (to do, make)
meinen meinte gemeint (to mean, think)
nehmen nahm genommen (to take)
nennen nannte genannt (to name, call)
öffnen öffnete geöffnet (to open)
packen packte gepackt (to pack)
passen passte gepasst (to fit, suit)
passieren passierte ist passiert (to happen)
planen plante geplant (to plan)
probieren probierte probiert (to try, attempt)
putzen putzte geputzt (to clean)
rasieren rasierte rasiert (to shave)
reden redete geredet (to talk, converse)
regnen regnete geregnet (to rain)
reisen reiste ist gereist (to travel)
reiten ritt ist geritten (to ride)
rennen rannte ist gerannt (to run, race)
reservieren reservierte reserviert (to reserve)
retten rettete gerettet (to save from)
rufen rief gerufen (to call)
sagen sagte gesagt (to say)
schaden schadete geschadet (to harm, hurt)
schaffen schaffte geschafft (to manage, do)
schauen schaute geschaut (to look, glance)
scheinen schien geschienen (to appear)
schenken schenkte geschenkt (to give)
schicken schickte geschickt (to send)
schlafen schlief geschlafen (to sleep)
schlagen schlug geschlagen (to hit)
schließen schloss geschlossen (to close)
schmecken schmeckte geschmeckt (to taste)
schminken schminkte geschminkt (to put on makeup)
schneiden schnitt geschnitten (to cut)
schneien schneite geschneit (to snow)
schreiben schrieb geschrieben (to write)
schreien schrie geschrien (to yell)
schwimmen schwamm geschwommen (to swim)
sehen sah gesehen (to see)
sein war ist gewesen (to be)
setzen setzte gesetzt (to set down)
singen sang gesungen (to sing)
sitzen saß gesessen (to be sitting)
sparen sparte gespart (to save)
spielen spielte gespielt (to play)
spinnen spann gesponnen (to spin)
sprechen sprach gesprochen (to speak)
springen sprang ist gesprungen (to jump)
stehen stand gestanden (to stand)
steigen stieg ist gestiegen (to climb)
stellen stellte gestellt (to place, put)
sterben starb ist gestorben (to die)
stimmen stimmte gestimmt (to be right)
strecken streckte gestreckt (to stretch)
studieren studierte studiert (to study)
suchen suchte gesucht (to look for)
surfen surfte gesurft (to surf)
tanzen tanzte getanzt (to dance)
teilen teilte geteilt (to share)
töten tötete getötet (to kill)
tragen trug getragen (to wear, carry)
träumen träumte geträumt (to dream)
treffen traf getroffen (to meet)
trennen trennte getrennt (to separate)
treten trat getreten (to step, kick)
trinken trank getrunken (to drink)
trocknen trocknete getrocknet (to dry)
tun tat getan (to do)
verdienen verdiente verdient (to earn)
vergessen vergaß vergessen (to forget)
verlieben verliebte verliebt (to fall in love)
verlieren verlor verloren (to lose)
verloben verlobte verlobt (to get engaged)
verstehen verstand verstanden (to understand)
vorbereiten bereitete vor vorbereitet (to prepare)
vorschlagen schlug vor vorgeschlagen (to suggest)
wachsen wuchs ist gewachsen (to grow)
wandern wanderte ist gewandert (to hike)
warten wartete gewartet (to wait)
waschen wusch gewaschen (to wash)
weinen weinte geweint (to cry)
werden wurde ist geworden (to become)
werfen warf geworfen (to throw)
wiederholen wiederholte wiederholt (to repeat)
wissen wusste gewusst (to know facts)
wohnen wohnte gewohnt (to live, dwell)
wünschen wünschte gewünscht (to wish)
zahlen zahlte gezahlt (to pay)
zeigen zeigte gezeigt (to show)
ziehen zog gezogen (to pull )

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://www.pratikalmanca.com/almanca-perfekt-fiil-listesi/

Warten İle İlgili Cümleler

Warten Cümle Örnekleri

Examples of warten

Example in German Translation in English Fm.
! Euer landesweite Gesundheitswesen… kann mich dazu bringen, 60 Jahre auf einen neue Niere zu warten? So your national health care can make me wait 60 years for a new kidney?
” Ich kann nicht warten, um Ihr Buch, Ross gelesen.” “I can’t wait to read your book, Ross.”
” welche Überraschungen hier auf dich warten. “ “… the marvelous surprises that await you!”
“‘Grand Theft Auto’ kann einen Abend warten.” “Grand Theft Auto” can wait a night.
“…und warten seit 7 Tagen und Nächten, dass der Regen aufhört.” “less than three-quarters of a mile from Roosevelt Field, “everyone is waiting as they have been now for seven days and nights,
! Cameron, warte im Wagen! Cameron, wait in the car!
“”Darauf warte ich seit Stunden. “” “I’ve been waiting for this all day.”
“Aber warte Ich fühle mich sehr selbstsicher bin nur traurig über unsere Trennung.”. But wait, I have plenty of self-confidence. I’m just sad about the breakdown.
“Atme tief durch und warte, bis alle Luken geschlossen sind.” “Just take a deep breath and wait till they close all the holds.”
“Du Hurensohn, ich warte immernoch auf das Geld für meine Straßen.” “You son of a bitch, I’m still waiting on that money for my streets and alleys.”
! Worauf wartest du? – [Shouting] What am I waiting for?
” Was wartest Du ! ? “What are you waiting for?
(Cassi) Worauf wartest du? What are you waiting for?
(Drohend:) Du wartest, bis ich fertig bin, verstanden? You wait until I’m finished.
(Frank) Na los, worauf wartest du denn? Come on, what are you waiting for?
” Mein Rappe wartet! “My steed awaits!
“‘Der Tod wartet nicht das Reifen ab.'” “‘Death waits not on age. “‘
“Zum Haus, wo jemand auf dich wartet.” A house where someone awaits.
# Die arme Madalena wartet hinter König Richards Toren, # # auf die Ankunft ihres Galavant. # ♪ Poor Madalena waits behind King Richard’s gates ♪ ♪ For the arrival of her Galavant ♪
– Ach, komm schon. Was ist, wenn sie drei Monate wartet und dann herausfindet, dass er es nicht bringt? What if she waits three months and then finds out he can’t deliver the goods?
“Ich brachte Nathaniels Instrument an einen sicheren Ort und wartete.” I put Nathaniel’s new instruments in safekeeping and waited.
“Ich wartete in der Dunkelheit beinahe die ganze Nacht. “I waited in the dark most of the night.
“Während ich also darauf wartete, dass die Eier vorbereitet wurden, suchte ich im Dorf nach ihr.” So while I waited for the eggs to be prepared, I searched the village.
‘Als ich älter wurde, interessierte ich mich für UFOs, sammelte außerirdische Artefakte,’ ‘beobachtete die Sterne, und wartete alleine auf meinen Alien.’ As I got older, I became interested in UFOs, collected alien artefacts, watched the stars and waited alone for my alien.
‘Am nächsten Morgen und am Nachmittag warteteich auf sie. The next morning, I waited for them to come down- and the next afternoon.
Es ist gar nicht so lange her, da kamst du zum Fenster und hast die Sterne gezählt, wartetest auf den Sonnenaufgang. Not so long ago you came to the window and counted the stars as you waited for dawn.
(Lucky) Also zogen wir in den Wald und wartetenauf Archies Ankunft. So we all moved to the forest and waited for Archie to arrive.
– Wir warteten auf den Gips. – We waited for the casting to dry.
– Wir warteten tausende Jahre auf Euch. We’ve waited thousands of years for you.

– Wir warteten. We waited.
Aber Sie warteten eine ganze Stunde, bis Sie versuchten es zu melden. But you waited an hour before you tried to report it.
Ihr beiden wartetet, bis die Luft rein war, dann seid ihr rausgeschlichen und in die Stadt gefahren, ja? The two of you hid there and waited for it to clear then you sneaked down and drove into town, is that it?
“Also auf unseren Kleinen haben wir acht Jahre gewartet, und das war noch schnell.” “We waited eight years for ours and that wasn’t bad.
“Auf diesen Moment habe ich Monate gewartet. “I’ve waited for this moment for months.
“Darauf habe ich so lange gewartet. I have waited so long to hear this
“Der Zufall, auf den wir gewartet haben.” ‘The fate we both waited for.’
“Du bist der,auf de ich so gewartet habe” “You are the one I have awaited every moment”
“A” hat uns die ganze Zeit beobachtet, wartend auf den richtigen Zeitpunkt für seine Rückkehr. “A’s” been here the whole time just watching us, waiting for the right moment to resurface.
“Ich bin bereit, Meister – wartend!” “I am ready, Master – waiting!”
“Verloren und wartend auf dich. Lost and waiting for you.
– Im Auto, auf dich wartend. – In t’car, waiting for yous.
– auf die richtige Gelegenheit wartend? waiting for the perfect opportunity?

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://www.pratikalmanca.com/warten-ile-ilgili-cumleler/

Almanca Fiil Çekimleri Warten

Almanca Warten Fiil Çekimi

Present tense

German Form English Translation Ex.
Ich
warte I wait
Du
wartest you wait
Er/sie/es
wartet he/she/it waits
Wir
warten we wait
Ihr
wartet you all wait
Sie/die
warten they wait

Past preterite tense

German Form English Translation Ex.
Ich
wartete I waited
Du
wartetest you waited
Er/sie/es
wartete he/she/it waited
Wir
warteten we waited
Ihr
wartetet you all waited
Sie/die
warteten they waited

Future tense

German Form English Translation Ex.
Ich
werde warten I will wait
Du
wirst warten you will wait
Er/sie/es
wird warten he/she/it will wait
Wir
werden warten we will wait
Ihr
werdet warten you all will wait
Sie/die
werden warten they will wait

Past perfect tense

German Form English Translation Ex.
Ich
habe gewartet I have waited
Du
hast gewartet you have waited
Er/sie/es
hat gewartet he/she/it has waited
Wir
haben gewartet we have waited
Ihr
habt gewartet you all have waited
Sie/die
haben gewartet they have waited

Pluperfect tense

German Form English Translation Ex.
Ich
hatte gewartet I had waited
Du
hattest gewartet you had waited
Er/sie/es
hatte gewartet he/she/it had waited
Wir
hatten gewartet we had waited
Ihr
hattet gewartet you all had waited
Sie/die
hatten gewartet they had waited

Future perfect tense

German Form English Translation Ex.
Ich
werde gewartet haben I will have waited
Du
wirst gewartet haben you will have waited
Er/sie/es
wird gewartet haben he/she/it will have waited
Wir
werden gewartet haben we will have waited
Ihr
werdet gewartet haben you all will have waited
Sie/die
werden gewartet haben they will have waited

Subjunctive II preterite tense

German Form English Translation Ex.
Ich
wartete (so that I) would wait
Du
wartetest (so that you) would wait
Er/sie/es
wartete (so that he/she) would wait
Wir
warteten (so that we) would wait
Ihr
wartetet (so that you all) would wait
Sie/die
warteten (so that they) would wait

Subjunctive II future tense

German Form English Translation Ex.
Ich
würde warten I would wait
Du
würdest warten you would wait
Er/sie/es
würde warten he/she/it would wait
Wir
würden warten we would wait
Ihr
würdet warten you all would wait
Sie/die
würden warten they would wait

Subjunctive II future perfect tense

German Form English Translation Ex.
Ich
würde gewartet haben I would have waited
Du
würdest gewartet haben you would have waited
Er/sie/es
würde gewartet haben he/she/it would have waited
Wir
würden gewartet haben we would have waited
Ihr
würdet gewartet haben you all would have waited
Sie/die
würden gewartet haben they would have waited

Subjunctive I present tense

German Form English Translation Ex.
Ich
warte (so that I) wait
Du
wartest (so that you) wait
Er/sie/es
warte (so that he/she) wait
Wir
warten (so that we) wait
Ihr
wartet (so that you all) wait
Sie/die
warten (so that they) wait

Subjunctive I present perfect tense

German Form English Translation Ex.
Ich
habe gewartet (so that I) have waited
Du
habest gewartet (so that you) have waited
Er/sie/es
habe gewartet (so that he/she) has waited
Wir
haben gewartet (so that we) have waited
Ihr
habet gewartet (so that you all) have waited
Sie/die
haben gewartet (so that they) have waited

Subjunctive I future tense

German Form English Translation Ex.
Ich
werde warten (so that I) will wait
Du
werdest warten (so that you) will wait
Er/sie/es
werde warten (so that he/she) will wait
Wir
werden warten (so that we) will wait
Ihr
werdet warten (so that you all) will wait
Sie/die
werden warten (so that they) will wait

Subjunctive I pluperfect tense

German Form English Translation Ex.
Ich
hätte gewartet (so that I) would have waited
Du
hättest gewartet (so that you) would have waited
Er/sie/es
hätte gewartet (so that he/she) would have waited
Wir
hätten gewartet (so that we) would have waited
Ihr
hättet gewartet (so that you all) would have waited
Sie/die
hätten gewartet (so that they) would have waited

Subjunctive I future perfect tense

German Form English Translation Ex.
Ich
werde gewartet haben (so that I) will have waited
Du
werdest gewartet haben (so that you) will have waited
Er/sie/es
werde gewartet haben (so that he/she) will have waited
Wir
werden gewartet haben (so that we) will have waited
Ihr
werdet gewartet haben (so that you all) will have waited
Sie/die
werden gewartet haben (so that they) will have waited

Imperative mood

German Form English Translation Ex.
Du
warte wait
Ihr
wartet wait

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://www.pratikalmanca.com/almanca-fiil-cekimleri-warten/

DÄS PRASENS / ŞİMDİKİ ZAMAN

Almancada şimdiki zaman fiilin köküne eklenen şahıslara göre değişen takılarla meydana getirilir. Bu takılar düzenli ve düzensiz fiiller için aynıdır. Fiilin kökü, sonundaki -en takısının atılmasından sonra geriye kalan kısımdır. Şimdiki zaman takılarını şahıslara göre kısaca hatırlatalım:

 

Şahıs Takılar
ich -e
du -st
er, sie, es -t
wir -en
ihr -t
sie, Sie -en

 

Fiilin kökü t, d, m, n harflerinden biriyle bittiği takdirde yukarıdaki takılarla kök arasına ayrıca bir e harfi eklenmektedir.

Düzensiz fiiller de ise, ya fiil kökündeki sesli har ikinci ve üçüncü tekil şahıslarda üzerine nokta alarak incelmekte (fahren-fährt, stoßen-stößt) gibi veya fiilin kökündeki sesli harf olduğu gibi değişmektedir. Her durumda düzensiz fiil yine de köke yukarıdaki takılar eklenerek meydana getirilmektedir.

Düzensiz fiil kökündeki değişiklik ise verdiğimiz düzensiz fiiller listesinde görülmektedir.

Aşağıda bir düzenli, birde düzensiz fiilin çekimini örnek olarak vermekteyiz:

Cümle içinde kullanılışı:

Kökü: schick- Kökü: seh- (sieh-)
ich schicke ich sehe
du schickst du siehst
er schickt er sieht
sie schickt sie sieht
es schickt es sieht
wir schicken wir sehen
ihr schickt ihr seht
sie,Sie schicken sie,Sie sehen

Almancada tüm fiillerin cümle içinde kullanılmasında dikkat edilmesi gereken en önemli husus şudur: Türkçe’de fiil hangi zamanda bulunursa bulunsun cümlenin en sonunda yer alır. Almancada ise fiilin yeri bunun aksine cümle içinde özneden hemen sonradır. Tabii ki bu genel bir kural değildir, ayrıcalık gösteren birçok durum görülebilir. Özneden sonraki yere, Almanca dilbilgisinde “ikinci yer” de denir ve genel olarak “fiil cümlede ikinci yerde bulunur” şeklinde bir kural tekrarlanır. Ancak bu ikinci yer, hiçbir zaman fiilin cümlenin ikinci sözcüğü olacağı anlamına gelmez. Özne bir grup halinde dört, beş sözcükten de meydana gelebilir. Bu nedenle bu kural, özneden sonra gelen ikinci yer olarak anlaşılmalıdır.

Şimdiye kadar fiilin hep şahıslara göre çekimini gördük. Cümle içinde ise özne tekil veya çoğul bir isim veya birkaç isimden meydana gelebilir. Özne tekil bir isimse fiilin tekil üçüncü şahıslarla (er, sie, es) kullanılan şekli cümlede yer alır. Özme çoğul bir isimse veya birkaç isimden birden (Ali ve Ahmet, çocuk ile babası gibi) meydana geliyorsa fiilin çoğul üçüncü şahısla kullanılan şekli kullanılır.

Ich sehe dort ein kleines Haus. Orada küçük bir ev görüyorum
Walter lebt in Köln. Walter Köln’de yaşıyor
Der Lehrer gibt uns schwere Aufgaben. Öğretmen bize zor ödevler veriyor
Ahmet fährt morgen in die Stadt Ahmet yarın şehre gidiyor
Ayle schreibt ihrem Bruder einen Brief. Ayla erkek kardeşine bir mektup yazıyor
Die Gäste warten in dem Saal Misafirler salonda bekliyorlar
Der Arzt kommt heute nicht Doktor bugün gelmiyor
Deniz und Emre lernen für die Prüfungen. Deniz ve Emre sınavlar için ders çalışıyorlar
Wir kennen diesen Mann nicht Bu adamı tanımıyoruz
Der Ministerpräsident besucht viele Länder Başbakan birçok ülkeyi ziyaret ediyor
Mein Freund kauft ein neues Auto. Arkadaşım yeni bir otomobil satın alıyor.

Şimdiki zamanı cümle içindeki kullanılışını aşağıdaki kalıpla özetlemek mümkündür

Şimdiki zaman cümleleri

Özne Fiil Diğer öğeler
1. Ich gehe noch nicht in die Schule
2. Ali kommt heute Abend zu uns.
3. Lars und Jens lesen einen Roman.
4. Wir fragen den Poizisten nach dem Weg
5. Der Verkäufer zeigt den Kunden die neuen Hemden
6. Die Kinder warten auf ihre Freunde
Örnek cümlelerin Türkçeleri
1. Daha okula gitmiyorum
2. Ali bu akşam bize geliyor.
3. Lars ve Jens bir roman okuyorlar
4. Polise yolu soruyoruz
5. Satıcı, müşterilere yeni gömlekleri gösteriyor.
6. Çocuklar arkadaşlarını bekliyorlar.


Soru cümleleri

Gerek şimdiki zamandaki, gerekse diğer zamanlarda cümleler içlerindeki fiil cümlenin en başına alınarak soru haline getirilir. Cümlenin diğer öğelerinin yeri aynı kalır.

Olumlu cümle Soru cümlesi
Die Touristen steigen in die Straßenbahn Steigen die Touristen in die Staßenbahn?
Turistler tramvaya biniyor. Turistler tramvaya biniyor mu?
Lara isst einen Apfel Isst Lara einen Apfel?
Lara bir elma yiyor. Lara bir elma yiyor mu?
Die Schüler machen die Aufgaben sehr ordentlich Machen die Schüler die Aufgaben sehr ordentlich?
Öğrenciler ödevleri çok düzenli yapıyorlar Öğrenciler ödevleri çok düzenli yapıyorlar mı?

Almancada cümle bu şekilde soru haline getirildiğinde soru cümlesi Türkçesi çevrilirken “mi, mı, mu” gibi soru ekleri fiilden başka cümlenin diğer öğelerine de takılabilir. Örneğin, birinci örnek cümle “Turistler tramvaya mı biniyor?” veya “Tramvaya turistler mi biniyor?” şeklinde de Türkçeleştirilebilir. Soru ekinin hangi öğeye bağlanacağı cümle içinde sözcüklerin vurgulanmasından belli olur.

Der Dieb stiehlt die Uhr. Stiehlt der Dieb die Uhr?
Hırsız saati çalıyor Hırsız saati mi çalıyor?
Die Jungen helfen der Mutter. Helfen die Jungen der Mutter?
Erkek çocuklar anneye yardım ediyor Erkek çocuklar anneye mi yardım ediyor?
Du schreibst einen Brief Schreibst du einen Brief?
Sen bir mektup yazıyorsun Sen bir mektup mu yazıyorsun?
Die Damen sitzen auf dem Sofa. Sitzen die Damen auf dem Sofa?
Hanımlar divanda oturuyor. Hanımlar divanda mı oturuyor?
Der Mann ertrinkt beim Baden Ertrinkt der Mann beim Baden?
Adam yüzerken boğuluyor Adam yüzerken mi boğuluyor?

Şimdiki zamandaki soru cümlelerini de şöyle bir kalıpta özetleyebiliriz:

Soru cümleleri

Fiil Özne Diğer öğeler
1. Beißt der Hund den kleinen Jungen?
2. Schreibt der Dichter einen neuen Roman?
3. Schließen die Kinder die Türen und die Fenster?
4. Kennst du diesen Mann?
5. Laufen die Schüler zur Schule?
6. Bekommt Deniz viel Taschengeld von seinem Vater?
Örnek cümlelerin Türkçeleri
1. Köpek küçük çocuğu mu ısırıyor?
2. Yazar yeni bir roman mı yazıyor?
3. Çocuklar kapıları ve pencereleri mi kapatıyorlar?
4. Bu adamı tanıyor musun?
5. Çocuklar okula mı yürüyorlar?
6. Deniz babasından çok cep harclığı alıyor mu?

Präsens’in kullanıldığı yerler:
Das Präsens’i “şimdiki zaman” olarak Türkçeye çevirmemize rağmen bu zaman, cümle içindeki kullanılışına göre başka zamanları da ifade edilir. Sadece şimdiki zamanı değil, diğer tüm zamanları cümlenin genel anlamına göre değerlendirmek ve cümlenin genel anlamına göre Türkçeye çevirmek gerekir. Aşağıda şimdiki zamanın kullanıldığı çeşitli şekilleri göreceğiz.

1. Şimdiki zaman

Präsens / Şimdiki zaman, öncellikle içinde bulunulan veya konuşmanın geçtiği anda cereyan eden veya etmekte olan bir eylemi dile getirir. Yukarıda şimdiye kadar verdiğimiz örneklerin hemen hemen hepsi şimdiki zamanın bu kullanım şeklini göstermektedir.

Ich arbeite in meinem Zimmer Odamda çalışıyorum
Die Mutter kocht in der Küche Anne mutfakta yemek pişiriyor
Er liest den Brief der Großmutter O büyükannenin mektubunu okuyor.
Ali öffnet die Tür Ali kapıyı açıyor

2. Geniş zaman

Präsens, her zaman düzenli tekrarlanan eylemleri veya genel geçerli konuları ifade edebilir ve bu anlamda kullanıldığında geniş zaman olarak Türkçeleştirilir. Özellikle atasözlerindeki şimdiki zamanda bu anlam mevcuttur

Wer zulecht lacht, lacht am besten. Son gülen iyi güler.
Er bringt immer viele Briefe Her zaman birçok mektup getirir.
Mein Vater steht immer spät auf. Babam her zaman geç kalkar
Wir verbringen jedes Jahr unser Urlaub in Deutschland Her yıl tatilimizi Almanya’da geçiririz.

3. Sürekli şimdiki bitmiş zaman

Präsens, bazen de geçmişte başlayıp içinde bulunulan ana kadar devam eden veya yeni bitmiş eylemleri dile getirir. Bu durumda, bu zamanı “sürekli bitmiş zaman” olarak Türkçeleştirmek mümkündür.

Ich lese seit einer Woche den Roman eines berühmten deutschen Dichters Bir haftadan beri ünlü bir Alman yazarın romanını okumaktayım
Mein Bruder raucht seit seiner Kindheit Erkek kardeşim çocukluğundan beri sigara içmekte
Hakan und Onur lernen seit Wochen für diese Prüfung Hakan ve Onur haftalardır bu sınav için ders çalışmaktalar.

Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, Präsens’i bu anlamda kullanıldığı şimdiki zaman olarak da Türkçeleştirmek mümkündür. Uygun çeviri şeklini cümlenin genel anlamına bakarak seçmek gerekir.

Präsens bunun dışında, özellikle oyunlarda veya edebiyatta anlatımda geçmişte cereyan eden eylemlere güç ve canlılık katmak için de kullanılır. Bu anlamıyla şimdiki zaman, yazanın veya konuşanın üslubuna bir özellik ve ayrıcalık katar.

4. Gelecek zaman

Präsens, gerektiğinde henüz cerayan etmemiş, ileride meydana gelecek eylemleride anlatır.

Mein Chef fährt morgen nach Italien Şefim (patronum) yarın İtalya’ya gidecek.
Die berühmte Musikgruppe kommt nächste Woche nach Hamburg. Ünlü müzik grubu gelecek hafta Hamburg’a gelecek (geliyor)
Morgen besuchen wir einen Verwandten in Köln Yarın Köln’de bir akrabamızı ziyaret edeceğiz.
Ich kaufe nächstes Jahr ein Auto Gelecek yıl bir otomobil satın alacağım

 

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://www.pratikalmanca.com/das-prasens-simdiki-zaman/